ZEKAT VE FİTRE'NİN ÖNEMİ
- Efe Kaan Çakır
- 16 May 2020
- 4 dakikada okunur
Sözlükte artma, çoğalma, temizlik ve bereket gibi anlamlara gelen zekât, dînî bir terim olarak, belirli bir malın bir kısmının Allah rızası için muayyen kişilere verilmesi demektir.
Zekât, Kur'ân ve hadislerde çok defa namazla birlikte zikredilmektedir. Bu da, zekâtın dinimizdeki yerini ve namaz ile zekât arasındaki kuvvetli bağı göstermektedir. Kişinin Müslümanlığı ancak bu iki farzı yerine getirmekle olgunluğa erişir. Nitekim Yüce Allâh, hidayete ermenin ve ahirette müjdelenen mükâfata nail olmanın namaz ve zekâtla olacağına işaret etmiş, Kur'ân-ı Kerim’in, namazı kılan, zekâtı veren ve ahirete kesin olarak inanan müminlere müjde ve hidayet rehberi olduğunu haber vererek bu ibadetin önemini ortaya koymuştur. (Neml 27/2-3)
Zekât, geçici olan malı, kalıcı yapmanın en güzel yoludur. Kişinin dünyada elde ettiği malların tamamı, ya harcanıp yok olacak veya mirasçılarına kalacaktır. Yalnız, Allâh yolunda harcadıkları zayi olmayacak; bu dünyada kalmayıp ebedî olacaktır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz, “İnsanoğlu ‘malım, malım’ der durur. Hâlbuki senin malın; sadece yiyip tükettiğin veya giyip eskittiğin, ya da sadaka olarak verip kalıcı yaptığındır” buyurmuştur. Bu sebeple Kur'ân’da, “Allâh’a ve Resulüne iman edin ve sizi üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı maldan, Allâh yolunda harcayın. İçinizden iman edip de Allâh yolunda harcayanlar var ya onlar için büyük bir mükâfat vardır” buyurulmaktadır. (Hadîd süresi 7)
Hz. Peygamber, muhtaçlara yardım etmenin mükâfatının büyüklüğünü haber verdiği bir hadislerinde,
“Bir kişi temiz (helal) olan malından sadaka verirse -Allah sadece temizi kabul eder- bir tek hurma bile olsa Rahman onu sağ eline alır ve sizin bir buzağıyı veya tayı büyüttüğünüz gibi onu, dağdan daha büyük oluncaya kadar büyütür” buyurmaktadır.
Zekât kişinin, cimrilik, bencillik gibi kötü huylardan arınmasına vesile olur. Cimrilik, kişinin sahip olduklarından yalnız kendisi yararlanıp başkalarına hiç kaptırmama duygusudur. Kişi bu duygunun esiri olması halinde, yalnız kendini düşünür, bütün değerlerini bu duygulara kurban edebilir. Cimrilikle hırsın birleşmesi ise büyük bir felakettir. Nitekim Rasülullah Efendimiz, “Zekatı veren, misafiri ağırlayan ve sıkıntı zamanında veren nefsinin cimriliğinden kurtulmuştur” buyurmuştur.
“Üzerinde Her Canın Hakkı Var…”
Diyanet İşleri Başkanlığımız, her sene Ramazan ayında ana bir tema belirleyip, çalışmalarını bu çerçevede yürütmektedir. Bu yılın Ramazan teması “Üzerinde Her Canın Hakkı Var Bu Ramazan ve Her Zaman”
“Üzerinde Her Canın Hakkı Var” Hak duyarlılığı, hak kavramı bizim medeniyetimizin en merkezi kavramlarından bir tanesidir. Hak-hakkın kaynağı Cenabı Hakk’ın kendisidir. Ve mümin hakikate iman eder. Cenabı Hak’tan gelen hakka riayet eden hakikate de iman eder. Biz bilhassa Ramazan ayında oruç ibadetlerimizi ifa ederken üzerimizdeki hakları unutmamalıyız. Her canın üzerimizde hakkı var, her insanın üzerimizde hakkı var. Anne babalarımızın, eşimizin, çocuklarımızın komşumuzun, yetimin, yolcunun, fakirin, miskinin üzerimizde hakkı var. Dünyanın en ücra köşesinde açlık ve kıtlık içerisinde zorluk çeken her müminin, her insanın üzerimizde hakkı var. Sokağa terk edilmiş her hayvanın üzerimizde hakkı var. Can taşıyan her varlığın üzerimizde hakkı var. Allah Resulü ‘Her hak sahibine hakkını verin. Üzerinizde hak kalmasın’ tavsiyesinde bulunmuştur. ‘Yeryüzünde bütün kötülükler af olur, ama kul hakkıyla Allah’a gitmeyin’ sözünü her fırsatta dinleriz, işitiriz. Öyleyse, Ramazan ayında hep birlikte bu sene hak kavramı üzerinde durmamız gerekiyor. Evlerimizde, sokaklara terk edilmiş hayvanları da bu kervana katarak üzerimizde her canının hakkı olduğunu hatırlayacağız
Zekâtı vermek kimlere farzdır? Nisap ne demektir?
Bir kişinin zekât vermekle mükellef olması için Müslüman, akıllı, ergenlik çağına erişmiş ve hür olması; borcundan ve temel ihtiyaçlarından fazla nisâp miktarı mala sahip olması gerekir. Buna göre, akıllı olmayan ve buluğ çağına erişmemiş olan kişiler, dinen mükellef olmadıklarından zekât ile sorumlu değillerdir.
Nisap, zekât, sadaka-i fıtır ve kurban gibi ibadetler için konulan bir zenginlik ölçüsüdür. Nisap, asgari zenginlik ölçüsü şeklinde de tanımlanabilir. Hadislerde belirlenen nisap miktarları şöyle sıralanabilir; 80,18 gr. altın veya bunun tutarında para veya ticaret malı; 40 koyun veya keçi, 30 sığır, 5 devedir.
Borcundan ve asli ihtiyaçlarından fazla olarak bu kadar mala sahip olan kişi dinen zengin sayılır. Böyle bir kişi, zekât veya sadaka alamayacağı gibi; sadaka-i fıtır vermek ve kurban kesmekle de yükümlü olur.
Zekâtın, farz olduğu andan itibaren verilmesi gerekir. Zekât vermenin belli bir ayı olmadığı gibi, Ramazanı beklemeye de gerek yoktur. Ancak, zekât vermekle yükümlü olanların, yükümlü oldukları andan itibaren en kısa zamanda zekâtlarını vermeleri uygun olur.
Zekât ve fitre kimlere verilir?
Zekât ve fitrenin kimlere verilebileceği Kur'ân-ı Kerim'de belirlenmiştir. (Tevbe Sûresi, 60) Bunlar; fakirler, düşkünler, esaretten kurtulacaklar, borçlu düşenler, Allah yolunda cihada koyulanlar (mukaddesatı korumak için mücadele verenler, ilim tahsil edenler), yolda kalmış olanlar, zekât toplamakla görevlendirilen memurlar ve müellefe-i kulûb adı verilen, kalpleri İslam’a ısındırılmak istenen kimselerdir.
Diyanet İşleri Başkanlığımız sahiplerine ulaştırmak üzere Müftülükler aracılığı ile zekat ve fitreleri kabul etmektedir. Arzu eden vatandaşlarımız zekatlarını TR79 0001 5001 5800 7304 7672 38 nolu hesaba, fitrelerini TR43 0001 5001 5800 7304 7672 07 nolu hesaba yatırabilirler Ayrıca “FİTRE” yazıp 5601’e SMS gönderebilir.
15 Temmuz’da yaşadığımız acı hadiselere baktığımızda, zekat ibadetinin din adına nasıl istismar edildiğine maalesef şahit olduk. Bu milletin zekât-sadaka paralarıyla, bu milletin askerini, tanklarını, tüfeklerini bu millete yönelttiler, bunu unutmamalıyız. Bu nedenle, zekat ve fitrelerimizi halkımızın güvenine mazhar olan Diyanet/Müftülüğümüz aracılığı ile gerçek sahiplerine ulaştırmalıyız.
Fitre (sadaka-i fıtır) ne demektir, hükmü nedir?
Halk arasında fitre denilen sadaka-i fıtır, Ramazan ayının sonuna yetişen ve asli ihtiyaçlarından başka, artıcı olma ve üzerinden bir yıl geçme şartı aranmaksızın nisap miktarı mala sahip bulunan her Müslümanın vermesi vacip olan mâlî bir ibadettir.
Sadaka-i fıtır, insan fıtratındaki yardımlaşma ve dayanışmanın bir gereği olarak insan bedeninin zekâtı kabul edilmiştir. Diğer taraftan fitre, yoksulların ihtiyaçlarının giderilmesinde, bayram gününün neşesinden onlarında istifade etmelerinde önemli bir rol oynar.
Sadaka-i fıtır, borcundan ve asli ihtiyaçlarından fazla olarak nisap miktarı mala sahip olan her Müslümana vaciptir. Bireyin sadaka-i fıtır ile mükellef olması için öngörülen zenginlik ölçüsü, zekatta aranan nisaptır. Ancak sadaka-i fıtırda, zekatta öngörülen, malın artıcı olması ve üzerinden bir yıl geçmesi şartı aranmamaktadır. Vereceğimiz fitre ile bir kişinin günlük gıda ihtiyacı karşılanmalıdır. Bu yıl tespit edilen fitre miktarı asgari 16 TL’dir.
Sadaka-i fıtır, Ramazan Bayramı’nın birinci günü tan yerinin ağırmasıyla vacip olmakla birlikte, Ramazan ayı içinde de verilebilir. Hatta fakirlerin bayram ihtiyaçlarını karşılamaları için, bayramdan önce verilmesi daha iyidir.
Sadaka-i fıtır, zekat verilebilecek kimselere verilir. Zekat verilmesi caiz olmayan kişilere sadaka-i fıtır da verilmez.
Kısaca ifade etmek gerekirse, zekât ibadeti, İslamın temel şartlarından biridir. Kuran ve sünnette bu ibadete özel bir önem atfedilmiş ve namazla birlikte sıklıkla gündeme getirilmiştir. Zekât ahlaki ve sosyal yönü de ön plana çıkan ve Allah’ın rızasına vesile olan mali bir ibadettir. Yapılan yardımların, verilen zekat ve fitrelerin Cenabı Hak’tan kabulünü niyaz ederim.
Comments