Bismillah, Elhamdülillah, Vessalatu vesselamu ala rasulillah. Günlük hayatımızın maneviyatsızlığından kurtulmak, hayırlı yollarda ilerlemek, nefsimizi kötülüklerden arındırmak amacıyla tasavvufi ve ahlaki eserler okuruz. Böylece nefsimize nasihat eder, iç hesaplaşmalara girer, amellerimizi ve yaşantımızı gözden geçiririz. Ancak bu okumalar sırasında bazen bir hata yaparız ki çoğu kez fark etmeyiz bile. Tasavvuf ehlinin bu yol için sistemleştirdiği prensipleri, bizi vuslata erdirecek bu çizgiyi ‘sufilerin işi’ olarak görürüz. Ve bu yolun nasıl bir denge içerisinde olduğunu da göz ardı ederiz. Bu sebeple de okuduklarımızın etkisi gittikçe azalır üzerimizde. Ve ‘basit’ bir ahlakın terkinin veya bir mekruhun nelere yol açabileceğini göremeyebiliriz.
İşte biz de bu ahlakdan az konuşmak ahlakından bahsedeceğiz. Yazdıklarımızın bu kapsamda değerlendirilmesinde fayda gördüğümüz için böyle bir giriş yaptık. Öncelikle kişi söylediği her sözün kayıt altında olduğunu bilmeli ve her an ilahi bir kontrol altında bulunmanın haşyetiyle sükuta bürünmeli, dili Muhafaza etmek gerektiğini bilmelidir.
İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın. (Kaf Suresi 18.ayet)
Efendimiz aleyhissalatu vesselam da bu konu üzerinde ehemmiyetle durmuş ve bizlere çok önemli uyarılarda bulunmuştur:
“Kim bana, iki çene ve apış arası mevzuunda söz verir kefil olursa, ben de ona cennet için kefil olurum.”([Buhârî, Rikak 23) Kul, iyice düşünüp taşınmadan bir söz söyleyiverir de bu yüzden cehennemin, doğu ile batı arasından daha uzak bir yerine düşer gider. Buhârî, Rikak 23.Müslim,Zühd,49,50.
Efendimiz aleyhissalatu vesselam bu konu üzerinde böyle ehemmiyetle dururken Onun ümmeti olan bizlerin luzumsuz laflara dalmamız, gevşekliğimiz ne ile açıklanabilir?
Yine kendisine ‘’Kurtuluş (yolu,sebebi) nedir?’’ diyen bir sahabi efendimize (radıyAllahu anh) buyurmuştur ki:
Dilini tut, evini genişlet, günahlarına da ağla!” (Tirmizi, Zühd 61).
Yine şöyle buyuruyor: Süfyân İbn Abdullah (r.a.) şöyle dedi:
“Ey Allah’ın Rasûlü! Bana kesinlikle yapmam gereken bir iş söyle” dedim. Efendimiz: “Rabbim Allah’tır de, sonra dosdoğru ol!” buyurdu. Ben: “Ey Allah’ın Rasûlü! Hakkımda (zararını göreceğimden) en çok endişe ettiğin şey nedir?” dedim. Efendimiz, o güzel dilini eliyle tuttu ve: “İşte budur!” buyurdu. (Tirmizî, Zühd 61, İbn Mâce, Fiten 12) “… İnsanları yüzüstü cehenneme sürükleyen, ancak dillerinin ürettikleridir.” (Tirmizî, İman 8, İbn Mâce, Fiten 12)
Dilin sadece kendisiyle işlenen gıybet, yalan, başkalarını küçük düşürmek, kötü söz gibi günahlardan değil dolaylı yoldan da bunlara sebebiyet verdiği göz ardı edilmemelidir.
“ İnsan sabahlayınca, bütün organları dile başvurur ve (adeta ona) şöyle derler: Bizim haklarımızı korumakta Allah’tan kork. Biz ancak senin söyleyeceklerinle ceza görürüz. Biz, sana bağlıyız. Eğer sen doğru olursan, biz de doğru oluruz. Eğer sen eğrilir, yoldan çıkarsan biz de sana uyar, senin gibi oluruz.”(Tirmizi,Zühd,61.)
Hazreti Ömer Efendimiz RadıyAllahu Teala anh da:
“Çok konuşan çok yanılır. Çok yanılanın hayâ duygusu azalır. Hayâ duygusu azalanın, günah ve harama düşme endişesiyle şüphelilerden sakınma titizliği kaybolur. Şüphelilerden sakınma titizliği kaybolanın kalbi ölür.” buyurmuştur.
Tüm bu zikrettiklerimizden tamamen susmak, hiç konuşmamak gerektiği şeklinde bir sonuç çıkarılmamalıdır elbette. Nitekim aleyhissalatu vesselam efendimiz:
”… Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse ya hayır konuşsun ya da sussun.” Buyurmuştur. (Buhari Rikak, 23 ;edeb 31, 85; Müslim, iman 74, Lukata, 14.)
Bu manada Şeyh Sadi de şöyle demiştir:
İnsan ruhunu iki şey karartır: Susulacak yerde konuşmak, Konuşulacak yerde susmak.
Sözler hayra da şerre de vesile olabilir.
Söz ola kese savaşı, Söz ola kestire başı. Söz ola ağulu aşı, Yağ ile bal ede bir söz. Yunus Emre
Kişi cihad, emr-i bi’l ma’ruf, bir insana yardımcı olmak gibi işlerden geri durmamalı, bunun kendisini yüce derecelere ulaştırdığını bilmelidir.
‘’… biz de kötülükten alıkoyanları kurtardık, zulmedenleri ise, çıkardıkları fesadlar yüzünden şiddetli bir azab ile yakaladık.’’A’raf Suresi 165. Ayet
Peygamber (s.a.v.)’e “cihadın hangisi efdaldir?” diye sorulunca :
“Zâlim sultana karşı hakkı söylemektir.” (Ahmed bin Hanbel, 5/251; İbn Mâce, Fiten 20, hadis no: 4011-4012; Tirmizî, Fiten 13, hadis no: 2175; Ebu Dâvud, Melâhim 17) ‘’…Kim bir müslümanın herhangi bir sıkıntısını giderirse Allah da onun kıyâmet günündeki sıkıntılarından birini giderir…” (Buhârî, Mezâlim 3)
Kişi susmasını bildiği gibi yeri geldiğinde konuşmasını da bilmelidir. Dil ile sukut ederken kalbimiz ve diğer organlarımız da malayani veya günah işlerle meşgul olmamalıdır. Sözlerimizin başında da işaret ettiğimiz gibi bu ahlaklar arasındaki dengeye dikkat edilmelidir.
Özetle kişi dilini boş sözlerden, günahlardan arındırmalı bunun kendisini felakete götüreceğini bilmelidir. Bunun yarında yeri geldiğinde de söz söylemesini bilmeli bu ikisi arasında şeriatın belirlediği dengeyi gözetmelidir. Ve son olarak diğer organlarına ve özellikle kalbine de dikkat etmeli sadece dili korumakla yetinmemeli, zaten böyle bir şeyin mümkün olmayacağını da bilmelidir.
